22 Mart 2012 Perşembe

TÜRKLÜK DAİRESİ


  Dil, ırk ve kültür bakımlarından üç Türklük dairesi vardır: Gerek coğrafi vaziyet, gerek nüfus bakımlarından aralarında çok mühim farklar bulunan bu büyük dairelerin birbirleriyle en fazla ihtilat ettikleri saha Türkiye'dir. Türk milliyetinin bundan evvel bahsettiğimiz tek ve müşterek tarifini tavzih için bunları sıra ile gözden geçirmeyi zaruri görüyoruz:
 
  1- (Dil dairesi) : Yeryüzünde Türkçe konuşan insanların hepsi Türk ırkından değildir: Muhtelif ırklarla muhtlif kültür dairelerine mensub oldukları halde sırf dil bakımından Türkleşmiş bazı Şark ve Garb unsurları da bu daireye dahildir; bunların içinde bir çok Mongoloidlerle bir takım İrani unsurlar bulunduğu gibi, son zamanlara kadar gazeteleriyle kitablarını bile Yunan ve Ermeni harfleriyle Türkçe yazan Karamanlı Rumlarla bazı Ermeniler de vardır; bütün bunların ana dilleri Türkçe'dir; hatta ötedenberi Rusya'nın Ekaterinoslav ve Kırım taraflarına yerleşmiş sekiz bin kadar Karamanlı Rum kütlesi hala Türkçe konuştuğu için, anadil istatistiklerinde bunlar da Türk tasnifine girmektedir. Fakat buna mukabil, Türkçe'yi anadillerinin yanında ikinci bir dil olarak konuşan "bilingue=çifte dilli" hristiyan ve Yahudi unsurları pek tabii olarak bu tasnife alınmamaktadır. İşte bundan dolayı dil dairesini bir ırk dairesi gibi görmek ve göstermek katiyyen doğru değildir.

  Yukarıda bahsettiğimiz üç Türklük dairesi içinde nisbeten en sağlam istatistikler işte bu dil dairesine aid olmakla beraber, bunların mühim bir kısmı Rus menbalarıyla resmi vesikalarına istinad ettiği için, şimdiye kadar neşredilen rakamların hakikati tamamiyle ifade etmedikleri ve hatta ekseriyetle birbirini nakzettikleri de unutulmamalıdır: Bu halin en bariz misalini Fransız Türkologlarından Jean Deny'nin Rus müellifleriyle resmi istatistiklerine istinad eden rakamlarında görebiliriz: 1921'de çıkan "Grammaire de la langue turque" ismindeki kıymetli eserinin 7.inci sahifesinde Türk dil dairesinin nüfusunu 1897 Rus tahririne istinaden 29,409,352 gösteren müellif, o tarihten üç sene sonra 1924'te Melillet'nin riyaset ettiği bir ilim heyeti tarafından neşredilen "Les langues du monde"un "Türk dilleri" faslını yazarken gene aynı istatistiklere istinad ettiği halde 30,331,960 rakamını esas ittihaz ederek birincisinden bir milyon kadar farklı bir yekun göstermiş ve bir taraftan da gene aynı eserin 196.cı sahifesinde bu yekunu az görerek bazı şahsi istidlallerine istinaden 39 milyona çıkarmıştır! Fakat bütün bu hesaplarda Anadolu ile Balkan yarımadasında Türkçe konuşanların mecmuu ancak 10 milyondan ibaret gösterilmektedir: Halbuki yalnız şimdiki Türkiye hududları içinde resmen tespit edilen hakiki miktar 30 milyondur; fazla olarak Deny'nin Rus istatistikleri bundan tam yarım asır evveline aid olduğu gibi, kendisinin 1924'te yaptığı 39 milyon hesabından sonra da 23 sene daha geçmiştir; son harbin Türk dil dairesi üzerindeki tesir dereceleri henüüz tamamiyle malum olmamakla beraber, herhalde bugün yeryüzünde Türkçe konuşların yekunu 60 milyondan aşağı olmamak lazım gelir; Lisaniyat haritalarında bu büyük kütle Tuna'dan Baykal havalisine kadar yayılmış gösterilmekte ve Yakut dili de bundan ayrı olarak Siberya'nın şimalişarkisinde geniş bir dil adası şeklini almaktadır.

 2- (Irk dairesi) : Türk ırkı hakkındaki tetkikler henüz kati bir netice vermiş olmaktan çok uzaktır; etnoloji ve antropoloji sahalarında hala bir çok büyük ihtilaflara tesadüf edilir. Bununla beraber üzerlerinde umumiyetle ittifak edilen bazı mühim noktalar da yok değildir: Mesela yukarıda bahsettiğimiz dil dairesinin bir ırk dairesi olmadığından ve Türkler Mongoloidlerin ırk itibariyle birbirinden ayrı olduğunda artık umumiyetle ittifak edilmektedir; onun için lisaniyat sahasında Türk dairesine giren Yakut zümresi, antropoloji sahasında tasnife girmeyerek mongoloid sayılır! Buna mukabil Çin'de, Hindistan'da, Suriye'de, Irak'ta, Balkanlar'da, şimali Afrika'da ve hatta Sumatra'da anadillerini unutmuş bir takım ırk Türkleri vardır; hatta bunların bir çokları antropolojik menşelerini henüz tamamiyle unutmamış vaziyettedir. İşte bundan dolayı ırk dairesi için vazih bir nüfus rakamı göstermek imkanı yoktur. Muhakkak olan nokta, dil dairesinde muhtelif ırklarla kültürler tespit edilmesine mukabil, ırk dairesinde de muhtelif dillerle kültürlere tesadüf edilmesidir: Yalnız bu yabancı unsurlarla kültürler ana kütleye nisbetle mahdud olduğu için, her iki dairenin müşterek hakim unsuru ırk ve dil Türklüğüdür.

 3- (Kültür dairesi) : "Kültür" kelimesinin ilmi manası halk arasındaki umumi manasından büsbütün başkadır; etnograflar arasında "Culture=Kültür" demek, cemiyet hayatının maddi ve manevi tezahürlerinin mecmuu demektir: Adet, anane, itikad, kıyafet, mimari, aile, hukuk, cemiyet teşkilatı, sanat, askerlik vesaire gibi şeylerin mecmuu bir kavmin "kültür"ü sayılır. İşte bu bakımdan dünya bir takım "Cycles culturels=Kültür daireleri"ne ayrılmaktadır: Lisaniyat sahasında "dil" ve antropolojide "ırk" ne ise, etnografyada da "kültür dairesi" işte öyle bir tetkik unsurudur. Her dil bir takım "lehçe"lere veyahud her ırk bir takım "tali ırk"larla "millet"lere ayrıldığı gibi, her "kültür dairesi"de "cultures" ve "facies culturels" isimleriyle bir takım tali ve daha küçük dairesine mensubudur: Fakat bütün göçebe cemiyetler gibi eski Türkler de daha ilk devirlerden itibaren yayıldıkları coğrafi sahalara göre ikinci derecede bir takım küçük kültür daireleri teşkil etmişler ve bilhassa Garba doğru gelip "İslamoide" denilen Müslüman kültür dairesine girdikten sonra eski pastoral ve askeri türelerinin İslam esaslarıyla ihtilalatından dolayı yeni bir muhtelit kültür çevresi kurmuşlardır; Selçuki sultanlarının saraylarında bu kültür ihtilatının bazan tezada benzeyen çok tuhaf tecellilerine bile tesadüf edilir: Mesela İslamiyet'teki içki yasağına rağmen sultanların huzurunda Türk türesince kurulan kımız meclislerine Selçuknamelerde İrani tabiriye "Bezm-i Cem" denilmesi bu kabildendir. Bihassa Oğuz Türklüğünün Anadolu fethinden itibaren Bizansla çok sıkı bir temas halinde bulunması ve pek az sonra ilk Haçlı seferlerinden itibaren de "Occidentaloide" denilen Garb kültür dairesiyle harb ve sulh münasebetlerinin başlaması Türkiye Türklüğünü "Pastoral", "İslamoide" ve "Occidentaloide" kültürlerinin halitasi denilebilecek çok vazih bir tali daire haline getirmiştir: Bu tali dairesinin coğrafi vaziyeti kara kültürüne deniz kültürünün de inzimamını temin etmiş olduğu için, Türkiye Türklüğü ile diğer Türk kolları arasında bu bakımdan da bir fark hasıl olmuş demektir.

  Türk aleminde din kültürü bakımından bile tam bir vahdet yoktur: Bütün Türklerin takriben yüzde doksano müslüma olduğu halde hala Şamani, Budist, Ortodoks, Gregoryen ve Yahudi dinlerinde bir hayli Türk olması tıpkı dil ve ırk dairelerinde olduğu gibi kültür sahasında da nisbi bir manzara ihtilafına sebeb olmaktadır: Fazla olarak bilhassa Osmanlı imparatorluğunun üç kıta üzerinde asırlarca süren hakimiyeti Türkiye kültür daireisni Arap, Balkan ve Kafkas sahalarına da yaymış olduğu için bu tali daireye Türk olmayan unsurlar da muhtelif nisbetlerde girmişler demektir; bütün bu memleketlerde bugün hala Türk kültürünün silinmez damgaları vardır.

  Yukarıdanberi gözden geçirdiğimiz bu üç türlü Türklük dairesinin en bariz hususiyetleri hududlarının ayrılığında ve hiç birinin tek başına bir milliyet mi'yarı ittihazına imkan olmamasında gösterilebilir: Çünkü dil dairesinde muhtelif ırklarla muhtelif kültürlerin ve kültür dairesinde muhtelif dillerle muhtelif ırkların mümessilerini unutmuş ve ecnebi kültür dairelerine girmiş Türk unsurları ihmal edilmeyecek yekunlar teşkil etmektedir: Türk milliyetinin tek ve müşterek bir tarifini yaparken bunların hepsine birden istinad etmek zarureti işte bu karışık vaziyetin pek tabii bir neticesidir. Türk alemi, işte bu üç dairenin her üçüne birden mensub olup hem antropoloji, hem lisaniyat, hem etnoğrafya sahalarındaki Türk tasniflerine girebilen insanlardan mürekkeptir: Umumi ve müşterek bir ideal ancak bunlar arasında kurulabilir.

  Bu büyük Türklük içinde bir de Türkiye Türklüğü vardır: Kültür dairesinin izahında gördüğümüz gibi Türkiye Türklüğü pastoral-islamoid temellere dayana umumi kültür dairesinin içinde hususi bir kültür cephesi "facies" teşkil etmiştir. Tek ve müşterek bir millet tarifi yapılırken dokuz asırlık ayrı bir vatan, bir devlet ve ayrı bir tarih esaslarına istinad eden bu tali dairenin vatan birliği, tabiiyyet birliği ve tarih birliği gibi milli ve mahalli hususiyetlerini ihmal etmek, bütün Türk aleminin merkezi olan en ileri kültür çevresinin müstakil devlet mahiyetini hesaba katmamak demektir: Zaten bu esaslar, ileride teşekkül edebilecek diğer Türk devletleri için de hayat şartları mahiyetindedir. İşte bundan dolayı Türk milliyeti ırk, dil, din, kültür, vatan, tabiiyyet, ideal ve tarih birlikleriyle birbirine bağlo insanlardan mürekkep tabii bir kütle ve daha doğrusu bir tabiat mahsulü demektir: Bu tabii bağlardan herhangi birini veyahut bir ikisini koparan kimse Türklükten ayrılmış olur; mesela din ve tabiiyyet değiştirip protestan mezhebiyle Amerikan tabiiyyetini kabul etmiş bazı ırk ve dil Türklerinin ana milliyetle artık hiç bir alakaları kalmamıştır. Bizim milliyetimizin en büyük ruhi ve manevi kuvveti işte bu hususiyetindedi.

 İsmail Hami DANİŞMEND - Türklük Meseleleri

1 yorum: