15 Mart 2012 Perşembe

SULTAN HAMİD'E GÖRE MEŞRUTİYET VE MİLLET

 
  1908 meşrutiyetinin 42.ci senesi dün doldu: 1922de saltanatın ilgasına kadar 14 sene sürmüş bir kasırga gibi geçen bu ikinci meşrutiyet, idare tarihimizde şeklen büyük bir inkilap olmakla beraber hakikatte padişahın mutlakiyeti yerine (İttihat ve Terakki) cemiyetinin mutlakiyeti ile neticelenmiş, 3 kıt'a üzerindeki muazzam imparatorluk 10 senede elden çıkmış, milli hafızada kan ve matem hatıralarından başka bir şey bırakmamıştır.

  Osmanlı tarihinin bu en feci devri (İttihat ve Terakki) ye mensup bir iki zabitin Rumelide dağa çıkıp komitacılığa kalkışmaları üzerine Sultan Hamid'in meşrutiyeti ilan edivermesiyle başlar. Rusya ve İran gibi komşu devletlerde milli meclisler kurulduğu sırada Osmanlı mutlakiyetinin artık devam edemeyeceğini takdir eden Padişahın Rumeli vukuatından evvel meşrutiyetin ilanına karar verdiği muhakkaktır.

  Hatta, bu maksatla, Avrupa devletlerinin (Kanun-ı Esasi) lerini tercüme ettirmeye başlamış ve bunları tetkik ederek imparatorluğun o zamanki vaziyetine uygun bir kanun-ı esasi tedvin etmeye karar vermiştir. Sultan Hamid'in son mabeyn-başkatibi Tahsin Paşanın 1931de çıkan hatıratının 240.cı sahifesinde bu nokta şöyle anlatılır:
  "...Avrupa Kanun-ı Esasilerinin bir çoklarını getirtmiş, hepsini yanında toplatarak tercemelerini emretmişti. Alman Kanun-ı Esasisini mabeyn mütercimlerinden Veli Bey terceme etmişti."

  Bu Veli Bey Türk değil, çok güzel Türkçe bilen bir Alman müsteşrikidir. ve asıl ismi de "Prof, Boland" dır: Kendisile Berlinde tanıştığım bu nazik ve zarif zat "Veli" ismini Sultan Hamid'in taktığından bahsetmişti. İşte bu Veli Boland Beyin bana anlattığına göre Sultan Hamid'in bütün endişesi, Osmanlı camiasında meşrutiyet ilan edildiği takdirde Türk unsurunun diğer anasır mecmuasına nisbetle ekalliyet kalıp hakim unsur vaziyetini kaybetmek ihtimaliydi. Tahsin Paşa da hatratının aynı sahifesinde bu noktayı padişahın bir gün kendisine söylediği şu sözlerle teyid ediyor:
  "-Bir hükümdar için lazım olan memleketin menfaatidir. Eğer bu menfaat kanun-ı esasinin ilanında ise, o da yapılıyor; fakat iyi tatbik olnuru mu. Türk'ün menfaati mahfuz kalır mı, burasını kestiremiyorum."

  Sultan Hamid'de kuvvetli bir milliyet şuuru bulunduğu muhtelif delillerle sabittir: Mesela Çağatay lüfati müellifi Buharalı Şeyh-Süleyman efendiyi hususi elçilikle Asyaya ve ondan sonra da Peştede toplanan Turancılar kongresine göndermesi Söğüt ve Bilecik havalisindeki Karakeçili aşiretinden bir "Söğütlü maiyyet-Bölüğü" teşkil edip "Öz hemşerilerim" diye hayatının muhafazasını bile bu mızraklı Türkmen süvarilerine tevdi etmesi hep işte o şuurun tezahürleridir. Onun için meşrutiyet meselesinde Türk üstünlüğünü düşünerek endişe duyması pek tabiidir.

  İsmail Hami DANİŞMEND
  24.07.1950, Milliyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder